İzleyiciler

18 Mart 2008 Salı

Uzun Bir Hikaye 2

Nitekim Homkalb öfkeli ve siyahlar içindeydi. Çoğu zaman, şehrin kuzeyindeki yüksek bayrak kulelerinden yaslı bir müzik yükseliyor, bunu dinleyen insanlar oturup sessizce kederlerine ağlıyorlardı. Akkuşaklı Berem 61 yaşındaydı. Tek oğlu İnzervend henüz 20'li yaşlarındayken pis bir hastalıktan ötürü ölmüştü. Bu yüzden Homkalburlar'a şimdi, Berem'in ve de Sultan Gurvanlad'ın akrabası olmayan, Berem'in baş veziri Efendi Turnalı Ehem liderlik ediyordu. Efendi Turnalı yaşlı ama bilge bir adamdı ve ilk iş olarak Sultan'dan tavsiyelerini istemek üzere kendisine bir ulak göndermişti.

O ulak ki tüm Tiyatones topraklarında namı olan bir adamdı. Uzun ve güçlüydü. Çok hızlı koşar, çok kibar konuşurdu ve çok yavaş düşünürse de eylemde tezdi. İsmi Faygar idi, ama dört bir yanda Bozsorguç olarak bilinirdi.

Şimdi Faygar, Beykale'nin surlarından çıkmış, geri dönüş yolculuğuna başlamıştı. Sur kapısından çıkarken Aladyan'ın ismini tam dört kez söyledi yüksek sesle. Sonra atının gemini çekti, mahmuzladı ve rüzgarı arkasına alarak Orman Yolu'nda gözden kayboldu. Bu O'nun çok sevdiği Beykale'ye son gelişi olacaktı.

Orman Yolu boyunca alçalan vadinin yola değdiği kenarları, alacakaranlığın kıraç çalılarıyla örtülmüş, berisindeki sulak ve hoş arazilere geçmek isteyenlerin önünde siper gibi sıralanmıştı. Güneydeki otlaklar ise kara kara yağmur bulutlarının altında kesvetli topraklar gibi görünüyorlardı. Tam karşıda Orman'ın sınırlarını belli eden uzak bir karaltı seçiliyor, yol oraya varana kadar gözden kaybolup gidiyordu. Faygar kapişonunu başına çekti. Gözlerini yol üzerinden hiç ayırmıyordu. Dağ sırasından çıktığından beri gökyüzünü kaplayan yağmur bulutları şimdi rüzgarla beraber güneye sürüklenmiş gibi görünse de, kuzeyin rüzgarları soğuğu fazlasıyla beraberinde getirmişti. Altın Dağ'a üç günlük yolu vardı. Taşıdığı haberler ve Sultan Gurvanlad'ın Turnalı'ya nasihatleri Homkalb'da hevesle bekleniyordu şimdi. Güzel şehrinde yarıya inmiş bayrakları, matem şarkılarını ve Akkuşaklı Berem'i düşündü. Berem'in hizmetinde geçirmişti ömrünü ve beyini çok severdi. Bu yüzden en az akrabaları kadar istiyordu intikamını almayı. Ve bu yüzden üç günlük yolu daha kısa zamanda alabilmeyi arzuluyordu. Çünkü Gurvanlad, Dağ'ın kuzeyinde ki eşkıyalarla muharebe görecekti, Faygar işte bu haberi taşıyordu Homkalb'a. Varışı bu yüzden çok kutlu olacaktı.

Bir zaman sonra Yol'un ormanın çatısının altına daldığı yer gözüktü. Şimdi yolun iki yanında selvi ve meşe ağaçları boy vermeye başlamıştı. Arazi değişti ve tek tük ağaçlar git gide sıklaştı, dalları yolun üstüne uzandı. Faygar'ın atı Topuz, hevesle havayı kokladı. Akşam yaklaşırken, ormanın kıyısında hava çok latif ve hoş kokularla doluydu.

Derken Orman'dan geen iki atlı belirdi, yolun dönemecinde. Faygar dikkat kesildi ama durmadı. Atlılar gitgide yaklaştılar ve belli bir mesafe ötede durdular. İki atlı vardı ve sahipleri, Faygar'ı görünce sağ ellerini havaya kaldırıp selam verdiler. Çünkü Faygar tamamen allar ve morlar içindeydi ki bu Tiyaton hizmetlilerinin daimi sembolüdür.

Faygar adamların yanına varınca durdu. İki avcıdan başka birşeye benzemiyorlardı. Onları selamladı; "Hayırlı akşamlar olsun. Orman'dan dönen avcılar mısınız? Yolunuz payitahtımız Beykale'ye midir?"

"Evet" dedi adamlar. Biraz korkmuş görünüyorlardı. Dönüp dönüp arkalarına, ormana bakıyorlardı. Besbelli ki canları birşeye sıkılmıştı. "Ya siz Beyim! Orman'a mı yolunuz?"

"Öyle" dedi Faygar. "Ben Homkalb Beyi Turnalı Ehem'in, Sultan Gurvanlad'a gönderdiği ulağım. İsmim Faygar'dır ve şimdi havadislerimle beraber evime dönüyorum"

"Bozsorguç Faygar!" dediler hayretle. "Atının ayakları yorgunluk bilmesin öyleyse, havadisler çok mühimse. Ama yolun Orman'a düşecekse bu gece oradan gitmemeni tavsiye edeceğiz sana. Ya da yolunu kuzeyden uzanan düzlüklere çevir. Oradan yol geçmez, yavaş gidersin lakin tehlikesi daha az olur!"

"Neden?" dedi Faygar. "Ormandan geçmişliğim çoktur. Yolunu yordamını, tohumunu fidanını iyi bilirim. Çok latif ve hoştur, eğer keşfedemediğim bir tehlikeyi barındırmıyorsa"

"Öyledir, hep öyledir" dediler. "Lakin bu gece tekin olmayacak. Çünkü ağaçlarının arasında avraklar dolaşıyor şimdi ve tekinsiz adamların sesleri güneyden geliyor. Bunlar da belki avcılardır. Ama ne avladıklarını bilemeyeceğim. Çünkü hiçbir avcı ve de hatta hiçbir insan yoktur ki avraklarla dolaşsın. Bunlar tekinsiz ve iyi niyetli olmayan kişiler. Öğüdümüzü dikkate alın!"

Faygar şüpheyle önce avcılara sonra gecenin gölgeleriyle kararmaya başlayan ormana baktı. Gerçekten de hiçbir insan avrak gibi kötücül hayvanlarla yoldaşlık etmezdi. Bir an için bu gizemli durumun altında yatan gerçeği öğrenmeyi istedi. Ya da tehlikeyi göze almayıp, avcıların öğüdünü tutarak geceyi ormanın dışında geçirebilirdi. Ama acele etmesi gerekiyordu. Mühim havadisler taşıyordu ve oyalanmak için harcayabileceği hiç zamanı yoktu. Belki de avcıların önerdiği gibi kuzeyde ki boş arazilereden bir yol tutmaya çalışabilirdi. Ama bu da zaman kaybettirirdi. Tek isteği Turnalı'nın huzuruna bir an evvel varabilmekti.

"Uyarınız kulağımda olacak, sağolun!" dedi adamlara. "Lakin ivediyetle mühürlenmiş bir görevim var ve vakit kaybedemem bu yüzden. O nedenle ormandan geçip, meçhul tehlikeleri göze alacağım. Yine de ormanın çatısı altından çıkıncaya kadar çok hızlı süreceğim atımı. Hoşçakalın öyleyse."

Adamların şaşkın bakışlarına cevaben gülümsedi ve atını ormana doğru sürdü yeniden. Gecenin gölgeleri koyulaşırken, kara bir gölge gibi ormana daldı ve gözden kayboldu...

Hiç yorum yok: