İzleyiciler

9 Mart 2008 Pazar

Uzun bir hikaye-1

Dünya'nın en eski günlerinde Tiyatones Ülkesi vardı. İnsanları zarifti. Elleri hünerli, sesleri ve gönülleri hoş, dilleri çok latifti. Dünya üzerindeki insanların ilk adımları esnasında ataları, Zarif Hanım Aladyan tarafından sevilmiş ve eğitilmişti. Aladyan ise bilindiği üzere Kuzeydeki Kar Ülkesi Àlandan'ın Sultanı idi.

Bu hikayenin geçtiği dönemde Tiyatonlar (kendilerine böyle diyorlardı), Dünyanın doğusunda Kaşık Dağları ve Elmas Ormanları'nın arasında kalan büyük ve hoş topraklar olan Orondemi'de yaşıyorlardı. Başkentleri Beykale, dağ sırasının sonunda, ormanların kıyısında, Elmas Irmakları'nın arasında heybetli ve bir o kadar zarif kalelerden ve kulelerden oluşan bembeyaz bir şehirdi. Sultanları soyunu, doğrudan Aladyan'ın ellerinde eğitim gören Medvald'a dayandırıyordu. İsmi Kaşat'tı, gürbüz anlamına gelen. Aynı zamanda Tanguran'dı; çünkü bir ceylan kadar hızlı koşabilir, ağaçlara bir kedi gibi kolayca tırmanabilirdi. Ama O'na en çok Sultan Gurvanlad denirdi. Çünkü büyük bir hattat sanatçısı olmasına rağmen, katıldığı nice savaşta çok cengaverlikler de göstermişti. Halkı tarafından çok sevilir, diğer ülkelerin Sultanları tarafından hörmet görürdü.

Sultan Gurvanlad'ın, Orondemi'nin dışında kalan Altın Dağ'ın eteklerindeki Homkalb Ormanları'nda yaşayan akrabaları vardı. Bunlar Homkalburlar diye anılırdı ve aslen Tiyatones halkındanlardı. Fakat uzun bir süredir Homkalb'da yas ve keder hüküm sürüyordu. Çünkü Altın Dağ'ın kuzeyine yerleşen kara düşmanların tacizine uğramışlar ve kısa süre önce yapılan savaşta Beyleri Akkuşaklı Baram düşmanları tarafından alıkonulmuştu. Uzunca bir süre onu geri alabilmenin bir yolunu arayarak planlar yaptılar, düşmanlarıyla her türlü antlaşma için bile hazırdılar. Ama bilmedikleri birşey vardı; düşmanları iyi insanlar değillerdi. Çok kötü yaratıklarla ittifak halinde olan insanlardı ve kendilerine 'sürgünler' diyorlardı. O an için asıl liderlerinin kim olduğunu diğer tüm dünya halkları gibi Tiyatonesliler de bilmiyordu.

Nitekim Akkuşaklı Berem, Homkalb'daki sarayına bir daha asla dönmedi. Ama gezginin biri bir gün, ormanın kuzeyindeki patikalardan birinde, bir ahşap direğin tepesine asılmış bir şekilde O'nun kellesini buldu.

Hiç yorum yok: